25 Nisan 2010 Pazar

Yürüyen Merdiven

Pazar günü akşam karanlığı bastırdığında gölgeler kalır Söğütlüçeşme tren istasyonunda. Son biletler için gişelere, ardından sadece bir kaç dakika istasyonda kalacak trenlere koşulur. Raylardan akan vagonların sesi duyulmaz olduğunda yürüyen merdivenlerin mırıltısı yankılanır duvarlarda. Söğütlüçeşme ülkenin yürüyen merdivenli tek tren istayonudur.

22 Nisan 2010 Perşembe

Yolcusu tamamlar demiryolunu, sabır ve hoşgörüsüyle. Yolcu, yaşama biçimini taşır vagonlara, şekil verir biletçilerinden ya da büfelerinden aldığı hizmete. Çoğu kez tanımladığı hizmetten habersiz, alır kendi biçimlendirdiği veya hoş gördüğü hizmeti. Kim bilir belki de bundan kapanmaz bazı vagonların kapıları...

17 Nisan 2010 Cumartesi


Bir garip ilişkisi var demir yollarının içinden geçtiği şehirlerle. Köprülerin, katanerlerin altından, fazla yakınlaşmasına izin vermeyen kırmızı fenerlerin arasından bakar pencerelerden işveyle göz kırpan davetkar ışıklara. Tel örgülerle çevrelenmiş rayların üzerinden hızla geçerken bakar etrafına demiryolcular, şehrin hem çok yakın, hem ulaşılmaz devinimine. O şehir son durak bile olsa, demiryolcunun evi bile olsa uzak ve ulaşılmazdır. Kim bilir yarın hangi şehirde makas değiştirecektir makasçısı, kim bilir o uzun tiz çığlık hangi ovanın sonsuzluğunda yankılanacak, son selamı kime verecektir makinist. Şehirlerle ilişkisi gariptir demiryollarının, onları bir birine bağlar, ortasından geçer en işlek meydanın. Bu bile yakınlaştıramaz demiryolcuyu geçip gittiği şehre…

Haydarpaşa’yı karşı yakada bekleyenin Sirkeci Garı olduğunu çok sonraları öğrendim. İnsanı nostaljinin dibine vurduran Orient Express efsanesi binanın romantik mimarisi ile birlikte yerleşti zihnime. Öyle ki bu gün bir türlü anlayamam, sınırlı coğrafyada çalışan trenin son durağı Sirkeci olmadığı halde nasıl Orient adını taşıdığını.