29 Ağustos 2010 Pazar

Umutsuz


Tanrı bilir nereden
Belki Selanik’ten gelen
Tozu indirir İstanbul’un göbeğine
İki parmak hortumdan çıkan
Ne inen toz, nede indiren su
Derman olmaz hortumu tutanla
Fırçayı sallayana
Giden vagon gene gelir tozlu
Bazen çamurlu
Eve gidense umut yoksunu

27 Ağustos 2010 Cuma

Simitçi

















Çok olmuş simitler ineli aç midelere

Boşalmış tezgâh ertesi sabaha dek

Ne var ki umut olmaya yetmemiş

Ne bu güne, ne yarına

Gidenin yerine cebe giren,

Simitçi yorgun, kalan son heves

Eve varıp gelen ilk trenle,

Bacakları uzatmaktan ibaret

18 Ağustos 2010 Çarşamba


















Kıtanın öte ucundan gelen rayları deniz karşılar

Yolun sonunda

Tren düdüklerine karışır vapur kampanaları

Güneş gözden kaybolup sokak lambaları yandığında

Ezan sesidir baskın olan

İşte o an kavrar yolcusu

Bindiği trenin adının neden Orient olduğunu


14 Ağustos 2010 Cumartesi

Koruma

















Vagonlarımı korumalı insanlardan,
İnsanlarımı vagonlardan?
Muhtemeldir bizi birbirimizden
Hiçbir şey akıp gitmiyor kendiliğinden
Yorgun diziler bizi bize rağmen taşısın diye
Bekçi tuttuk kendimize


6 Ağustos 2010 Cuma

Arter


















Büyük caddelere ana arter diyor haber spikerleri,
Kalabalıkları hedeflerine taşıyan arterlerin tersine,
Sessizdir demir yolları...
Trafik kilitlenmez, karda zincir gerektirmez,
Kimse anmaz onun adını yaşanmadıkça bir felaket,
Sessizce bağlar denizi karaya,
Banliyöleri merkeze, yada şehirleri birbirine
Kimi zaman altından, bazen üstünden
Çoğu kez yanından yanından akıp gider insanların
Arter ismi kapılmış, acaba ne demeli ona?